Yalanın İcadı [The Invention of Lying]
Yapım Yılı: 2009
Süresi: 1 saat 40 dakika
Yaş Sınırı: +18
Yönetmenler: Ricky Gervais & Matthew Robinson
Oyuncular: Ricky Gervais, Jennifer Garner, Rob Lowe

Kabul ediyorum bazı filmlere geç kalıyor insan. Bazı filmleri de idrak gelişiminin ilk basamaklarında erkenden izliyor. Tam 14 sene önce yapılmış bir filmi bu zaman diliminde izledim.
Yalan söylenmeyen bir yerde ilk yalanı söyleyen bir adamın hikayesini anlatıyor film. Göndermeleri çok ama çok fazla. Severim. Kadın-erkek arasındaki ilişki uyumu dinamiklerinin saf mantıkla var olduğu bir yerde bir kadını seviyor Mark Bellison. Bir buluşma öncesi ile başlıyor film. Bu buluşma öncesi de işinden kovulacağını biliyor Mark. En bitmiş halindeyken yeni şeylere hazır oluyor insan mesajı veriliyor.
Tüm gerçeklerin söylendiği, asla yalan söylenmediği bir yerde yaşamanın sertliğini ilk olarak bu buluşma ile biz izleyenlere aktarıyorlar. Ardından tam kovulmuşken yalan söylemeye başlıyor. Yalanların ardı arkası kesilmiyor. “Gökteki Adam” ve Pizza Hut kutusu üzerinden yazdıklarını okuması sahnesine çok gülümsedim.
Ayrıca insanlığın ne kadar saçma sapan ayrıntılarla uğraşarak asıl gerçekliği kaçırdığını gözümüze gözümüze sokmuşlar. Anna’nın (Esas kız) Mark’ı (Esas oğlan) dış görünüşü ile yargılaması, Brad’in varlığının Anna’nın kafasını karıştırması vesaire o kadar güzel kaleme alınmış ve gösterilmiş ki empati yapmamak elde değildi.
Fiziksel dezavantajlarından ötürü bir insanın “ezik” olarak toplumca etiketlenmesinden hep nefret etmişimdir. Bahsettiğim empati duygum aynı zamanda bu nefretimi de tetikledi.
Filmin içindeki Allah göndermeleri, Mark’ın annesinin ölümü sırasında söylediği yalanlar, insanlığın yalanların peşinden körü körüne gidebileceği gerçeği sinematografik olarak çok tatlı anlatılmış. İyiliğin de, kötülüğün de Allah’tan geldiğini anlatmaya çalışırken Mark’ın yaşadığı sancılar, izlerken beni çok eğlendirdi.
Bir anda peygamber gibi bir şeye dönüştü adam senaristken. TV’deki belgesellerde yüzyıllara göndermeler vardı özellikle neden 1300’lü yılları tercih ettiğini yakalayamadım ancak yine aynı şey ile toplumun çoğunluğunun ilgisini kazandı. Kovulmasına sebep olan da 1300’lü yıllarla ilgili yazdığı senaryoydu. “Kara Veba” ile kovuldu ve “Kara Veba” ile popüler oldu. İnsanoğlunun değişkenliği… Elbette ilk senaryoyu da değiştirdiğini belirtmeliyim.
Esas kızın esas oğlan yerine Brad’le evlenme sahnesinde nikahı kıyan papazın arkasına Pizza Hut kutulu görselini koyduklarını gördüğümde kahkaha attım.
Bu arada esas oğlan esas kızı kaybedince Hz. İsa’ya dönüştü. Depresyonlardan depresyon beğenilebilecek o buhran zamanlarında Hz. İsa olması da çok ince bir gönderme.
Filmden yola çıkarak üzerinde düşündüğüm bir konuyu da burada yazmak istiyorum: Ne kadar dürüst olabiliriz, olmalıyız? Açıkçası toplumsal yaşam zorunluluğundan ötürü yalan söylemek durumundayız. Bu kaçınılmaz. Herkes gerçek fikirlerini söyleseydi beraber yaşayamazdık. Nezaketli olmamız gerektiğine de inanırım hep. İnsanları boş yere kırıp incitmenin bir anlamı yok. Yine de o kadar büyük bir yalanın içinde yaşadığımızı görünce insan “gerçek” şeyler arıyor. Para dışında gerçek şeyler… Gerçek güzellikler, gerçek duygular, gerçek insanlar, gerçek düşünceler, gerçek tutumlar ve gerçek bilgiler… İlginçtir ki tüm bu gerçekliği tamamen yok etmek üzereyiz. Özellikle AI teknolojisinin gittiği nokta beni çok ürkütüyor. İnsanların zaten gerçeklerle mutlu olamama gibi bir hastalığı var…
Bu arada gerçekleri söyleyeceğiz diye filmde olduğu gibi yaradılıştan gelen özellikleri net bir şekilde söylemenin, karşımızdaki insanı aşağılamanın hiçbir anlamı yok. Şaşı birine sen şaşısın ve senle sevgili olamayız, demenin hiçbir anlamı yok. O zaten şaşı olduğunu bilerek yaşıyor. Veyahut yüzünde kocaman bir ben olan kişiye de… Bazı şeyler bizim elimizde değil. Tabii fiziksel üstünlükler ve eksiklikler üzerinden toplumda oluşturulmaya çalışılan tek tipleştirmenin sosyolojik etkisi ile herkes bazı akımların içerisinde sürükleniyor. Mutluluğun burun, meme yaptırınca, spor salonunda baklava yapınca geleceğini düşünüyor sanırım insanlar. Bu şekilde bir yere kadar mutlu olunur tabii ki ama yüzeysel bir mutluluktan öteye gidebilmesi biraz insanın kendini kandırmacası sanırım…
Kapanış kısmında söyleyebileceğim şey bu filmin izlenmesi gereken filmler arasında yer aldığıdır. Keyifli seyirler diliyorum.





